Kutsal Kitapta bize anlatılan en önemli gerçek, kurtuluşun günahtan özgür kılınmak olduğudur. Yani kurtuluş, bir fidye ödenmesi ile rehineliğin kaldırılmasıdır.Şimdi ise İsa Mesih’in anlattığı bir benzetmede kurtuluşun bir kurban sunularak günahları bağışlatmak olduğuna bakacağız..Ele alacağımız konu çok rağbet görmez. Çünkü içeriğinde insanların anımsamak istemedikleri; Tanrı’nın gazabı, günahın cezalandırılması ve kanlı çarmıh gibi şeyler var.Bir çok kişi bağışlanacak bir şeyleri olmadığı kanısındadırlar. Veya Tanrı büyüktür deyip geçiştirirler. Çok kere duyduğumuz çok klasik bir soru.

Niye bir başkasının benim günahım için ölmesi gerekli?

Birçok kişi günahların bağışlatılmasının ne olduğunu kavrayamazlar. Yani günah için bir kurban sunulması onlara vahşice gelir. İsa Mesih günahların bağışlatılmasının gereğini çevresindekilere,  şöyle anlatır:

Kendi doğruluklarına güvenip başkalarına tepeden bakan bazı kişilere İsa şu benzetmeyi anlattı: “Biri Ferisi, öbürü vergi görevlisi iki kişi dua etmek üzere tapınağa çıktı. Ferisi ayakta kendi kendine şöyle dua etti: ‘Tanrım, öbür insanlara –soygunculara, hak yiyenlere, zina edenlere – ya da şu vergi görevlisine benzemediğim için sana şükrederim. Haftada iki gün oruç tutuyor, bütün kazancımın ondalığını veriyorum.’
“Vergi görevlisi ise uzakta durdu, gözlerini göğe kaldırmak bile istemiyordu, ancak göğsünü döverek, ‘Tanrım, ben günahkâra merhamet et’ diyordu.
“Size şunu söyleyeyim, Ferisi değil, bu adam aklanmış olarak evine döndü. Çünkü kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan ise yüceltilecektir.”

Luka 18:9-14

Bu öyküde İsa’nın çevresindekiler için bir sürprizi var. Çünkü herkes bilir ki vergi görevlileri tapınağa gitmezler, ya da dua etmek için gitmezler. Dua etmek ve vergi görevlisi olmak birbirine tümüyle karşıttır.

Vergi Görevlileri Roma’nın adamları olan bu kişiler, Yahudi halkının gözünde hain sayılırdı. Kendi halkından işgalcilere haraç toplayan haindiler. Açgözlü ve düzenbazdılar. Toplumda sevilmez hatta mahkemede tanıklığı bile kabul edilmezdi.

Ferisiler ise Yahudi toplumunda en iyi ve en doğruyu temsil ediyorlardı. Diğerlerinden daha dindar ve yasaları daha iyi yorumluyorlardı. Tanrı’ya her zaman şükreder, ondalığını verir ve kusursuz bir yaşam sürmeye gayret ederlerdi.   Hatta Yahudilikte yılda sadece bir kez tutulması gerektiği halde onlar haftada iki gün oruç tutarlardı. Tüm bu dindarlıklarına rağmen Tanrı’nın gözünde doğru sayılmadılar. Çünkü Tanrı dış görünüme bakmaz yürekten bir bağlılık ister…

Ferisilerin dua ederken en büyük hatası gururlu olmalarıydı. Sürekli “ben, ben” derler ve hatta Tanrı’ya değil de kendilerine dua ederlerdi. Dualarında günahlarını itiraf etmez, hiç günahları yok sanırlardı. Kurtuluşun gerekliliğine ya da sadece lütufla kurtulabileceklerine inanmazlardı. İşte tüm bunlar Tanrı’yı hoşnut etmezdi. Oysa ki, Tanrı’yı kendi kendimize bulma yeteneği olmayan günahkarlarız. Bizi sadece, Tanrı, lütfu kurtarabilir.

Vergi memurunun “Tanrım ben günahkara merhamet et” şeklinde Tanrı’dan merhamet yakarışını görüyoruz.