Resim: Anton Jankovoy

İmanlı Oruç Tutmalı mı, Tutmamalı mı?

Bazı imanlılar için oruç tutmak ruhsal bir disiplindir, bir dindarlık ifadesidir. Bazı Hristiyanlar, oruç tutmanın duayı daha etkili hale getirdiğine inanırlar. Kimileri de oruç tutmayı, ayırtılmaya karşı koymanın bir yolu olarak görür.

Oruç tutmakla ilgili iddialı ifadeler dile getirilir. Peki, bunlar ne denli Kutsal Kitap’ta temel bulur? 

Kutsal Kitap’ta oruç tutma öğretisinden ziyade oruç tutma örnekleri görürüz. İmanlılar tehlike ya da kriz zamanlarında ve yönlendirişe ihtiyaç duydukları istisnai zamanlarda oruç tutmuşlardır. Oruç tutanlarla ilgili örneklerde, Tanrı’nın neden, ne orucu ve nasıl oruç tutulması gerektiğiyle ilgili bir yönergesi açıklanmamaktadır. Eugene Merrill şöyle yazar: “Oruç tutmanın amacı Kutsal Yazılarda hiçbir zaman açıkça belirtilmez.” Kutsal Kitap’ı dürüstlükle ele alan öğrenciler olarak, Kutsal Yazılar metninin açıkladığının ötesinde açıklamalar yapmamak konusunda dikkatli olmalıyız. Ya da en azından, Kutsal Kitap’a dayanmayan bir varsayımda bulunduğumuzu kabul etmeliyiz.  

Kutsal Kitap’ta oruca gereksinim duyulan tek durum söz konusudur: Günahları Bağışlatma Günü. Bunun kapsamını açıklayan sözcükler Levililer 16:29’da bulunmaktadır: “Yedinci ayın onuncu günü isteklerinizi denetleyeceksiniz.” “İsteklerinizi denetleyeceksiniz” sözü, oruç tutma olarak anlaşılır ama farklı da yorumlanabilir. Oruç için kullanılan İbranice kelime burada görülmez, bu nedenle bu ayet günahların itiraf gününde vicdanlarımızı yoklamamızla ilgili olabilir. 

Eski Antlaşma halkının kriz zamanlarında (çaresiz kaldıkları dönemlerde) oruç tuttuğunu görüyoruz. Ayrıca ulus halinde tövbe edildiğinde veya önemli ulusal konular hakkında duayla birlikte oruç tutulduğu görülmektedir (2.Tarihler 20:3; Ezra 8:21; Yeremya 36:9; Yoel 1:14; 2:12,15; Daniel 9:3; Zekeriya 7:5; Nehemya 1:4-11). Oruç hakkındaki en uzun Eski Antlaşma metni Yeşaya 58’dir. Yeşaya doğru yürek tutumuyla oruç tutma çağrısında bulunur. İnsanların yiyecekten nasıl yoksun kaldığına değinmez; başkalarına adil davranmayı, baskıyı durdurmayı ve muhtaçlara yardım etmeyi öğütler. Yeşaya aynı zamanda, orucun insanın amaçları doğrultusunda istismar edilebileceğinin de ipucunu verir: İnsanlar gösteriş için, Tanrı’yı manipüle etmek veya mecbur bırakmak için oruç tutabilirler. İsa daha sonra benzeri uyarılarda bulunacaktır.  

İsa vaftiz edildikten sonra 40 gün oruç tuttu (Matta 4:1-11). Metin bize oruç tutmasının nedeni olarak hiçbir şey sunmaz. Musa’nın Yasa’yı aldıktan sonra Sina’da 40 gün oruç tutmasıyla bir özdeşlik olabilir (Mısır’dan Çıkış 34:28). İsa’nın 40 gün oruç tutmasını örnek alabiliriz, ama aslında bağlama bakıldığında bu 40 günlük orucun İsa’nın onaylandığı (Matta 3:16-18) Mesihliğe uygunluğunu göstermek için özel bir sınanma olduğu görülmektedir.  

Yeşaya gibi İsa da oruca ve diğer tür adanmışlıklara ilişkin olası ikiyüzlülüğe karşı uyarıda bulunmuştur (Matta 6:16-18). İsa’nın dinleyicileri açısında oruç tutmanın en önemli yönü dindar görünmekti. İsa, başkalarının hayranlık duyması amacıyla oruç tutmanın veya inanca dayalı gibi görünen herhangi bir davranışın ikiyüzlülük olduğunu vurgular. Bu ikiyüzlü tutum, Tanrı’nın gözünde adanmışlığı yararsız kılmaktadır. İsa izleyenlerine asla “oruç tutmak zorundasınız” dememiştir; daha ziyade oruç tutarken veya inanç adına yaptıkları herhangi bir şeyle ilgili motivasyonlarını sınamalarını öğretmiştir. “Başkalarının önündeki görünüş yerine, Tanrı’nın gözünde hakiki olmalıdır imanlının arzusu.”

Markos 2:19-22’de İsa oruç tutmakla ilgili bazı önemli hususlara değinir: “Güvey aralarında olduğu sürece davetliler … oruç tutmazlar!” Grindheim’in bu metinden vardığı sonuç dikkat çekicidir:  

İsa’nın sözleri, Tanrı’ya adanmışlığın Mesih’in gelişinden sonra köklü değişime uğramış yeni doğasını göstermektedir. Eski Antlaşma adanmışlığı halkın Tanrı’nın aralarında olmasını arzulamalarıyla nitelendirilirken, Yeni Antlaşma imanlılarının adanmışlığı Tanrı’nın huzurunda olmanın sevinciyle nitelendirilmektedir. Eski Antlaşma imanlıları Tanrı’nın gözünde lütuf bulmak için kıvranıyordu; Yeni Antlaşma imanlıları İsa Mesih aracılığıyla Tanrı’nın gözünde her zaman lütuf bulacakları için sevinirler.

Yeni Antlaşma çağında oruç tutmak, bir insanın tövbesini ifade etmesinin doğal yolu bile değildir. Sevinç yeni çağın öyle baskın karakteristik duygusudur ki tövbe bile ziyafetle ve sevinçle ifade edilir. Kaybolan Oğul benzetmesinde Ferisilere yapılan imalı tövbe çağrısı bir ziyafete katılma daveti olarak ifade edilmektedir: “Ama sevinip eğlenmek gerekiyordu. Çünkü bu kardeşin ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu” (Luka 15:32). Tövbe, insanın düşüncesinin ele alınıp yeniden uyarlanmasıdır, öyle ki Tanrı’nın düşüncesine uygun olsun ve Mesih’in getirdiği kurtuluşta sevinç duysun.

Pavlus’un Koloseliler 2:20-23’teki yorumları da aydınlatıcıdır. İnsanların ayartılmaya karşı savaşlarında “ruhsal kazanç” sağlamak üzere giriştikleri bazı uygulamaları vurgular. Tekrar Grindheim: 

Alçakgönüllülük (18. ayet) olarak çevrilen kelime sofu uygulamalara işaret edebilir, oruç tutmak gibi (Herm. Vis. 3.10.5; Herm. Sim. 5.3.7). Pavlus’un “bedene eziyet”ten bahsetmesi, bu noktada aklında bu tür uygulamalar olduğunu gösterir. Genel kabulün aksine, bu eylemlerin bedensel arzuları sınırlandırmaya hiçbir yararı yoktur. Hiç kimse oruç tutmanın kendini daha ruhsal kıldığını düşünmemelidir. Kılmaz. Eğer oruç başlı başına ruhsal bir şey yapıldığına inanılarak tutuluyorsa, oruç tutmak tümüyle yanlıştır.

Elçilerin İşleri kitabında, imanlıların zaman zaman oruç tuttuğunu görüyoruz, ama tutarlı olarak değil. Örneğin, imanlılar Elçilerin İşleri 13:1-3’te Müjde’yi yayma konusunda Rab’bin isteğini anlamaya çalışırlarken oruç tutmuşlardır. Ama Elçilerin İşleri 4:23-30’da Yahudi yetkililerin tehdidinden sonra, oruç tutmaktan bahsedilmemiştir, bunun yerine imanlıların duaları detaylarıyla açıklanır. Ayrıca Pavlus’un Asya İli’ne ve Bitinya’ya gidişi engellendiği sırada (Elçilerin İşler 16:6-9) oruç tuttuğuna dair hiçbir kayıt yoktur. Tüm bunlara bakılınca imanlıların zaman zaman oruç tuttukları, zaman zaman da tutmadıkları görülür. Bazı durumlarda neden oruç tuttuklarına veya bazı durumlarda neden tutmadıklarına dair çok az açıklamaya sahibiz. 

İkinci yüzyılda Hristiyanların çarşamba ve cuma günleri oruç tuttuklarını dair sağlam bir kanıt var (Did. 8.1) ama kilisenin ilk döneminde benzer bir uygulamaya dair kanıt yoktur.vii Elçisel kiliseden sonraki dönemde oruç tutma ve bazı dışsal ritüellere çabucak dönüldüğünü biliyoruz. Birçok kişi oruç tutmanın duaları daha etkili kıldığına inanıyordu. Augustinus, “Dualarınızın Tanrı’ya uçmasını diler miydiniz? Ona iki kanat verin: oruç ve sadaka” der.viii  Zaman ilerledikçe imanlılarda ruhsal disiplinlerle ilgili daha ritüelci bir tutuma yönelme eğiliminin görülmesi ilginçtir. 

Orucun bir insanı daha ruhsal yaptığı ya da dualarını daha güçlü kıldığı inancı, orucun üzerine çok fazla yük bindirir. Bu inanç, potansiyel olarak, mutlak yetkili Tanrı’yı belli yönde karşılık vermeye “zorlar”.  

Merrill’in vardığı sonuç bilgecedir: “O halde oruç teolojisi, imanlılara aralıksız ve odaklı bir adanmışlıkla Rab’be kendini ifade etme fırsatı sunan öncelikli bir teolojidir.”

Özet 

Hristiyan açısında oruç, diğer dinlerdeki oruçtan farklıdır. Hristiyan, Tanrı’dan onay görmek, O’nu manipüle veya kontrol etmek ya da duasını daha güçlü ve diğer adanmışlıklarını daha kabul edilebilir kılmak üzere oruç tutmaz. Oruç tutmak emredilmez. Gönüllü bir eylemdir. Oruç tutmanın motivasyonu çoktur; eğer imanlı ikiyüzlülükten sakınarak Yeşaya 58 ve Matta 6’ya uyarak orucunu tutarsa potansiyel olarak tümüyle meşrudur. Oruç tutmak çoğunlukla bir insanın kendini tamamen bir şey için adama arzusundan doğar; bu sıklıkla dua olur ve kendini tamamen adamasının nedeni o şeyin önemli olmasıdır. Bu arzuyu gerçekleştirmek için imanlı belli bir süreliğine öğün atlar. Bazı imanlılar bir şeyin önemini veya ona duyulan ihtiyacın gerektirdiği odaklanmanın ve duanın önemini göstermek için oruç çağrısında bulunurlar. Ama bir imanlının böyle bir oruca katılıp katılmaması, söz konusu olan ihtiyaç hakkında düşüncesine bağlı, gönüllü bir eylemdir.  

Ken Wiest


https://www.e-manetdergi.org