Resim: @plqml

Bu söz onları kedere boğdu. Teker teker, “Ya Rab, beni mi demek istedin?” diye sormaya başladılar.  —Matta 26:22

Bu sözde, öğrencileri bazen birbirlerine parmak uzatıp suç bulan insanî hallerinden epey farklı bir şekilde, epey üzgün görmekteyiz.

“Ya Rab, beni mi demek istedin?” Her biri, yüreğinde bu korkunç işi yapma potansiyelini anladığında bu soru vicdanlarını dağlayıp sızlattı.

“Ya Rab, beni mi demek istedin?” Bu sorunun cevabını bilmek isteyerek, ama “Ya Rab, beni mi demek istedin?” diye sormaya cesaret edemeyerek orada oturuşlarını görebilir gibiyiz. Haşa! Yerlerinde oturmaya devam edip güya suçlu olan kişiye gerçekten ya da hiç olmazsa kafalarında, yargılayıcı bir parmak uzatabilirlerdi.

Herhalde Tomas’tır; Tomas hep çok şüpheci. Ya da belki Petrus’tur; Petrus çok düşüncesizce hareket ediyor. Natanel de olabilir; onun ne yapacağını hiç bilemiyoruz diye düşünmeye ayartılmış olabilirler.

Ama suçu birisine atmak yerine kendi içlerine baktılar ve bize de aynısını yapmamız için doğru bir örnek bıraktılar. Biz de keşke, Adem’in Aden Bahçesi’nde, “Senin bana verdiğin kadın bana yaptırdı” demesi ya da Saul’un Samuel’e, “Ben RAB’bin sözüne kulak verdim” diye yalan söyleyerek halkı suçlaması gibi yapmak yerine, Kral Davut’un Natan peygamber kendisini uyardığında yaptığı gibi, “Ben günah işledim” diyerek günahımızı kabul etsek.

Buna karşın içinde bulunduğumuz durumları, ya da günümüzde doktorların durumsal etik adını verdikleri şeyi mazeret olarak göstermeye yatkınızdır. Ama ona ne ad verirsek verelim, davranışlarımızı mazur göstermeye çalıştığımız sürece Tanrı’nın bağışlamasının iyileştiren merhametini hiçbir zaman yaşayamayız. Bu merhameti ancak günahlı davranışlarımızın sorumluluğunu tamamen kabullendiğimizde bulabiliriz.

Davranışlarımızdan sorumlu olmak bazen bizi yalnız bir konumda bırakır ama kişisel olgunluğa giden tek yol budur ve bizi tüm dünyanın yargıcı önünde duracağımız güne hazırlayacaktır. İsa’nın zamanındaki bir günahkârın, “Tanrım, ben günahkâra merhamet et” diye yakarması sık sık ihmal edilen bu ilkeye klasik bir örnektir.

Erkek çocuklar, “Kırıldı” der erkekler ise “Ben kırdım” der.