Kutsal Kitap’ta Güven hakkında. İsa bu nedenle size şunu söylüyor, “Ne yiyip ne içeceğiz diye? canınız için, ya da ne giyeceğiz? Diye bedeniniz için kaygılanmayın. (Matta 6.25) Ama bu olanaksız diyebilirsiniz. Böyle bir sorunla karşılaştığımızda nasıl kaygılanmam? Bu soruya İsa, “İmanınız kıt,” diye cevap verirdi. Tanrı’nın babanız olduğunu, gökte uçan kuşlara bakın Göksel babanız yine de onları doyurur, siz onlardan daha değerli değil misiniz? (Matta 6.26) Aynı noktada (31–33) Ayetlerinde olumlu bir şekilde dile getiriyor. Ne yiyeceğiz, ne içeceğiz? Ya da ne giyeceğiz diye kaygılanmayın. Göksel babanız tüm bunları gereksindiğinizi bilir. Siz önce onun egemenliğinin ve ondaki doğruluğun ardından gidin, o zaman size tüm bunlar verilecektir.
Bir gün araba kalabalık bir trafikteydi. Küçük kız kaygıyla, “kaza yapabiliriz!” diye bağırdı. Anne, “Babaya güven, o iyi bir sürücü,” dedi. Küçük kız hemen gevşedi ve rahatladı. Siz de Göksel babanıza böyle güveniyor musunuz? Yanıtınız hayırsa neden güvenmiyorsunuz? Bu güven çok önemlidir, iman dolu bir yaşamın kaynağıdır, güven olmadıkça yaşantımıza kısmen de inançsızlık karışacaktır.
(Çık. 34.5–7) Kutsal Kitapta Rab adını şöyle açıklıyor.
—Yehova Yehova çok acıyan ve lütfeden, geç öfkelenen ve inayeti ve hakikati çok olan, binlerce inayetini saklayan, haksızlığı ve günahı ve suçu bağışlayan ve suçluyu asla suçsuz çıkarmayan. Tanrı’nın Musa’ya kendi kişiliğini çeşitli adlarla açıkladığını biliyoruz. O halde bilgeliğinin varlığını ve gücünün sınırsızlığını kavramanın ilk adımı budur. Görüyoruz ki çok acıyan ve lütfeden, günahlarımızı bağışlayan odur.
İşaya 12.15
Avucunun çukuru içinde suları ölçen ve karışla suları ölçen ve yerin toprağını ölçeğin içine sığdıran ve dağları kantarla ve tepeleri terazi ile tartan kimdir? (A 12)
Rabbin ruhuna ölçü koyan ve öğütücü olup ona öğreten kimdir? (A 13)
Danıştığı adam ona anlayış veren ve adalet yolunda ona ders veren ve anlayış yolunu ona bildiren kimdir? (A 14)
İşte milletler kovadan düşen bir damla gibi ve terazinin ince tozu gibi sayılır, işte adalar havaya kalkan toz gibidir. (A 15)
Sonradan dünyaya bakın, dünyanın boyutunu, çeşitliliğini ve karmaşalığını düşünün, gözünüzün önüne milyarları ve engin gökyüzünü getirin.
Tanrı’ya kıyasla üzerinde yaşadığımız gezegenin tümü nedir ki? Dünya yuvarlağı üzerinde oturan odur. Dünyada yaşayanlar çekirge gibidir. Gökleri perde gibi geren ve oturmak için onları çadır gibi açan odur. (İşaya 40.22) Bizler dünyaya kıyasla cüce gibiyiz. Dünya da Tanrı’ya kıyasla cüce gibidir. Dünya onun ayak koyduğu yerdir. Üzerinde bu yük bir güvenle oturur. Rab bize şöyle sesleniyor: “Bilmedin mi? İşitmedin mi? Sonsuz Tanrı Rab, dünyanın uçlarını yaratan, zayıflamaz ve yorulmaz, onun anlayışının derinliğine inilmez. (İşaya 40.28)
Bu soru Tanrı’nın görkemine inanma yavaşlığımızı ortadan kaldırmalıdır. Ve Tanrı şöyle soruyor ve dikkat edin demin sesleniyordu ama şimdi soruyor: Yaratıcı olan benim yaşlandığımı ve yorulduğumu mu sanıyorsunuz? Kimse size benimle ilgili gerçeği söylemedi mi, anlatmadı mı? Bu sitemi çoğumuz hak ediyoruz. Tanrı’ya, egemen, her şeyi gören ve her şeye gücü yeten Tanrı olarak tanımakta ne kadar ağır davranıyoruz. Rabbimiz ve kurtarıcımız olan Mesih’in görkemini ne denli küçük görüyoruz. İhtiyacımız olan şey, onun görkemi üzerinde derin derin düşünmek, bu gerçekleri yüreğimize yazıp gücümüzü yenileyerek Rabbi beklemektir.
Yüreğimi, geçmişimi, gelecekle olan planlarımı insanlardan saklayabilirim ama Tanrı’dan hiçbir şey gizleyemem. Kendimi insanlara farklı bir şekilde tanıtabilirim, onları aldatabilirim ama söylediğim ya da yaptığım hiçbir şey Tanrı’yı aldatamaz. O benim içimdeki her şeyi ve tüm oyunlarımı görebilir. Gözünden ve huzurundan kaçabileceğim bir Tanrı küçük ve önemsiz olurdu. Ama benim inandığım Tanrı büyüktür, çünkü her an benimle birliktedir ve gözü hep üzerimdedir. Yaşantımızın her anını, her şeyi bilen ve her yerde bulunan bir yaratıcıyla birlikte geçirdiğimizi fark etmiyoruz ve bir boşluğa düşüyoruz ve kendimizi boşluk içinde kaybediyoruz ve bu durumda kendi benliğimize güveniyoruz.
Ve çareler arıyoruz, bu sıkıntımızdan nasıl kurtulabileceğimizin çarelerini arıyoruz. Tanrı’ya olan güvenimizi kaybediyoruz ve bu güveni, bu sevgiyi başka yerlerde arıyoruz. Ölümsüz Tanrı’nın yüceliği yerine ölümlü insana kuşlara, dört ayaklılara ve sürüngenlere benzeyen putlara tapıyoruz. (Rom. 1.23–27) Putperest sözcüğü aklınıza ne getiriyor? Totemin etrafındaki tepinen vahşileri mi? Hint tapınaklarındaki zalim suratlı heykelleri mi? Putperestlik yalnızca bu türden söz etmiyor.
İkinci buyruğa göre, yerde ya da sularda yaşayan hiçbir canlıya benzer put yapmayacaksın, putların önünde eğilmeyecek, onlara tapmayacaksın, çünkü ben Tanrı Rab kıskanç bir tanrıyım.
Putperestlik yalnızca sahte ilahlara tapmak değildir, gerçekten çeşitli tasvirleri kullanarak tapınmak demek değildir. Günümüzde birçok şeylerde buna umut bağlanır, birçok örnek verilebilir, kafanızda böyle örnekler var mı?
1-) Ölenlere danışır; ermişlere, azizlere ve Meryem Ana’ya dua eder ve onlara mum yakar, adakta bulunur veya türbelere gider; tel, kumaş bağlar, tuz eker, para atar; kahve telvesi, el ayası, buğdayla veya başka yollarla fal açar ve açtırırız. Gazetelerde veya dergilerde çıkan yıldız fallarını okuruz.
İşte, ne bileyim, büyücüye gidip cinci hocaya büyü yaptırılır, mesela şu kişi benimle evlensin veya çocuğumun dersleri zayıftır, derslerini yapmıyordur, işsizdir iş bulması için ve birçok nedenler vardır aklınıza gelen. Günümüzde ve geçmişte bunlar yapılır. Sanırım her dinde var bu gibi şeyler ve devam etmektedir. Ve Rab bize şöyle sesleniyor, Tesniye 18.10–14 Rab bizi uyarıyor ve yaklaşıyor.
Bu durumda her zaman şeytana bir kapı açık bırakıyoruz ve ben bu gibi şeylere çok kızıyorum, bunları yapanları da uyarıyorum. Yuhanna 8.44 şöyle diyor: Yalanın babası Şeytan’dır.
Şeytan her zaman, zor durumdayken ve çaresizken bizlere şöyle seslenir ve fısıldar:
1-) Sen hiç işe yaramazsın,
2-) Sen henüz kurtuluşu almadın,
3-) Sen bir kaza yapacaksın,
4-) Seni kimse önemsemiyor,
5-) Karın artık seni sevmiyor,
6-) Umutsuz ve çaresizken ölsen senin için daha iyi olur,
ve bunlara benzer birçok şey fısıldar ve seslenir.
Bu demek olur ki, her düşünceyi Tanrı sözünün hâkimiyetine getir ve her kötü düşünceyi ve ayartışı Tanrı sözüyle kov o düşünceyi ve de ki RAB şöyle diyor, sözüyle yık onu.
Ama çok aldanıyoruz bazen ve sanki bunları Ruhun yönlendirişi olarak görüyoruz ve kabul ediyoruz bunları ve hatalar yapıyoruz.
Bir kitapta okudum, Ruhun yönlendirişini bu şekilde takıntı eden bir bayandan söz ediyor. Bu, sabahları kalkar ve gününü Rabbe adar ve ona yataktan kalkıp kalkmaması gerektiğini sorar. İçindeki ses kalkmasını söyleyene kadar kıpırdamaz, ardından Rabbe üzerine ne giymesi gerektiğini sorar.
Rab genellikle kırmızı ve siyah ayakkabısını giymesi gerektiğini söyler, bazen hem çorapla hem de çorapsız giyer, bazen de bunların bir çiftini bırakır. Bir gün kaldığı evin sahibi kirasını almak için gelir ve parasını masanın üzerinde unutur. Parayı alması gerektiğini hisseder, çünkü güya Rab ona her şey sizindir ayetinin anlamını öğretmektedir ve parayı alır, harcar. Ev sahibi parasını almak için döner ve sonuçta hırsız diye onu evden atar. Yukarıdaki bayan mantık ve ahlak dışı şeylere Kutsal Ruhun yönlendirişi adını veriyor. Çünkü en başta Kutsal Kitapta uygun giyinmenin, mala saygı göstermenin ve benliğe ait şeylerin yasak olduğunu biliyordu. Bu bir örnek sadece ve bayanlar bana kızmayın, bunlar hakkında ayetlere bakmak isterseniz. Cot. 4.19–22, 1. Pet. 4.15, 15,2–9 Bunlara bakabilirsiniz.
Düşman istediği tövbe etmemizdir ve tövbeyi imkânsızmış gibi veya tövbeye rağmen Tanrı bizi affetmeyecekmiş gibi göstermek için elinden geleni yapacaktır.
İki seçenek var,
1) Bencillik: kendi bencil arzularım
2) Tanrının isteği (sevgi) (Gal. 5.16–17)
Şunu demek istiyorum, Kutsal Ruh yönetiminde yaşayın, o zaman benliğin arzularını asla yerine getirmezsiniz. Çünkü benlik Ruha, Ruh ta benliğe aykırı olanı arzular, istediğiniz şeyleri yapmayasınız diye bunlar birbirine karşıttır.
Rom. 6.11 Siz de böylece kendinizi günah karşısında ölü, Mesih İsa’da, Tanrı karşısında diri sayın.
Sonuç olarak ne yapmamız gerekiyor?
Eski bir deyim vardır: Kuşların uçuşlarını durduramayız ama kafamıza konup yuva yapmalarına engel olabiliriz.
Tanrı’nın yardımını aldığımızda bu düşüncelerin zihnimizde barınak yapmasını engelleyebiliriz.
Kendimizi Rabbe açmakla ve davet ederek, ona gerçekten güvenerek bu düşünce ve korkularımızdan kurtulabiliriz. O halde başladığımız noktaya geri dönüyoruz. Asıl sorunumuz ne denli iyi olduğumuz ya da imanlı yaşantımızda ne denli dengeli olduğumuz değildir. Sorunumuz lafta değil ama gerçekten içten ve dürüstçe Tanrı’yı tanıdığımızı söyleyip söylemediğimizdir. Tanrı’yı yaşadığımızı dert etmeyecek bir şekilde tanıdığımızı söyleyebiliyor muyuz, gerçekten? Bence hayır. Onu tanımak onu izlemeyi gerektirir.
İsa şöyle sesleniyor: “Koyunlarım sesimi işitir, ben de onları tanırım. Onlar da beni izler.”
Yuhanna 10.27 İsa’nın sesi onun vaadi ve çadırıdır.
“Yaşam ekmeği benim, ben koyunların kapısıyım. Ben iyi çobanım, diriliş ve yaşam benim.”
Yuhanna 6.35, 10,7–14, 11.25
İsa’nın kim olduğunu kabul ettiğimizde, vaadine güvendiğimizde ve çağrısına karşılık verdiğimizde onun sesini işitmiş oluruz. O andan itibaren İsa Çoban’dır, kendisine güvenenleri koyunları olarak tanıtır.
Ben onları tanırım, onlar da beni izler, onlara sonsuz yaşam veririm. Asla mahvolmayacaklar. Onları hiç kimse koparamaz. Yuhanna 10.27–28
İsa’yı tanımak, onun tarafından günahtan, suçtan ve ölümden kurtulmak demektir. Evet, gerçekten iman ediyor muyuz? İsa Mesih’in verdiği vaatler ve sözler ne kadar güven dolu? Acaba İsa’nın sesini işitiyor muyuz? Ona zaman ayırıyor musunuz? Evet, her zaman dua edebiliriz, Kutsal Kitap okuyabiliriz ama ona gerçekten iman ediyor muyuz? O bize dayanmanın sınırını öğretti. Derdimiz bir başarısızlık duygusu mu? Kusur mu işlediniz? Tanrı’ya dönün, lütfuyla sizi yenilemek için hazır bekliyor.
Matta 11.28 Ey, bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar, bana gelin, ben size huzur veririm.