Pavlus’la Barnabas Selefkiye’den Barnabas’ın memleketi olan Kıbrıs’a doğru yelken açtılar. Salamis’e varınca Yahudiler’in havralarında Tanrı sözünü duyurmaya başladılar. Özel görevi uluslara İncil’i müjdelemek olmasına rağmen, Pavlus kendi halkını unutamıyordu. Pavlus uğradığı her yerde önce Yahudiler’e müjdeliyordu. “Antakya’daki kilisede peygamberler ve öğretmenler vardı: Barnaba, Niger denilen Şimon, Kireneli Lukius, bölge kralı Hirodes’le birlikte büyümüş olan Menahem ve Saul. Bunlar Rab’be tapınıp oruç tutarlarken Kutsal Ruh kendilerine şöyle dedi: “Barnaba’yla Saul’u, kendilerini çağırmış olduğum görev için bana ayırın.” Böylece oruç tutup dua ettikten sonra, Barnaba’yla Saul’un üzerine ellerini koyup onları yolcu ettiler. Kutsal Ruh’un buyruğuyla yola çıkan Barnaba’yla Saul, Selefkiye’ye gittiler, oradan da gemiyle Kıbrıs’a geçtiler… Yuhanna’yı da yardımcı olarak yanlarına almışlardı. Adayı baştan başa geçerek Baf’a geldiler. Orada büyücü ve sahte peygamber Baryeşu adında bir Yahudi’yle karşılaştılar.”1
Tanrı sözünü duyurarak Akdeniz’in bu üçüncü büyük adasını baştan sona dolaştılar ve Baf’a gittiler. İnananlarca artık Pavlus adıyla anılmaya başlayan Saul ve yanındakiler, adadaki görevlerini tamamladılar. Bir tekneyle Baf’tan denize açılıp Pamfilya bölgesinde olan Perge’ye doğru yola çıktılar. Kocaman dalgalar onlara ninni gibi gelirken, gidecekleri yollar boyunca uyumadan sabahı edecekleri geceler yaşayacaklarını da biliyorlardı. Eziyetleri, saldırıları ve tehlikeleri baştan beri cesurca göze almışlardı.
- Kutsal Kitap, Elçilerin İşleri 13:1-6