Resim: Annie Spratt
Herkes yüreğinde niyet ettiği gibi versin; isteksizce ya da zorlanmış gibi değil. Çünkü Tanrı sevinçle vereni sever.
Bir adam kilisesinin vaizine, “Hayat sürekli bir fedakârlık haline geldi” diyerek şikâyette bulunmuştu. Vaiz, “Hristiyanlığın şimdiye kadar duyduğum en iyi tanımlarından birini yaptın” diye yanıt verdi. Hristiyan hayatı gerçekten de böyledir: Veririz, veririz, veririz. Acıtana kadar hep veririz.
Vermek, Hristiyan için birçok alanı içerir. Paramızı, zamanımızı, kendimizi, mal varlıklarımızı ve dünyanın kişisel haklar dediği şeyleri veririz. Bunların hepsini, “Vermek, almaktan daha büyük mutluluktur” (Elçilerin İşleri 20:35) diyen İsa uğruna yaparız.
Birisi bizim yaptığımız iyi işleri zaten yapmak zorundaymışız gibi düşünüp bizden daha da fazlasını istediğinde nasıl tepki gösteriyoruz? Vermeye devam ediyor muyuz? Etmeliyiz. Pavlus bize, “İyilik yapmaktan usanmayalım. Gevşemezsek mevsiminde biçeriz. Bunun için fırsatımız varken herkese, özellikle iman ailesinin üyelerine iyilik yapalım” (Galatyalılar 6:9–10) diye bir hatırlatmada bulunur.
Verirken almak umuduyla vermeyelim. Başka birisinin de söylediği gibi, “Karşılığında bir şey almayı bekleyerek bir armağan verir ya da bir iyilikte bulunursak, o zaman bu bir armağan değil, ticaret olur.”
Aldıklarımızla hayatımızı kazanırız. Verdiklerimizle hayatımızı oluştururuz.