Bugün Akhisar adıyla bilinen ve İzmir-Bursa karayolu üzerinde olan Tiyatira, Bergama, Sardis (Salihli, Sart) arasında kuruluydu. İzmir’den Bizans’a, Bergama’dan Sart, Filedelfya (Alaşehir) ve Laodikya’ya (Denizli, Eskihisar) uzanan yollar bu verimli geniş ovada kesişiyordu. Bu nedenle Tiyatira bir ticaret merkeziydi.
Dinsel açıdan Tiyatira’nın bir önemi yoktu. İmparatora ya da Grek tanrılarına adanmış bir tapınağa sahip değildi. Bu kentte İsa’ya inananlar imanları konusunda bir baskı yaşamadılar. Bu nedenle de gevşemeye ve gittikçe daha fazla imanlarından ödün vermeye başladılar. Tiyatira bu nedenle ödün veren kilise diye tanındı. İzebel adındaki kadının öğretilerini hoş görüyorlardı. İzebel, Eski Antlaşma’da adı geçen Kral Ahav’ın karısıydı.2 Bu kadının öğretileri, putlara sunulan kurban etini yemeyi ve fuhuşu içeriyordu. Tiyatira’daki birçok Hristiyanı putlara tapmaya yönlendirdi. Kiliseyi tehdit eden yalnız baskı değil, ama ahlaksızlık ve sorumsuzluktu.3
Tiyatira, o dönemde bir işçi kentiydi. Yün ve deri işlemesi, boyacılığı ve bronz üretimiyle ünlüydü. Pavlus, Filipi Kenti’nde, mesleği erguvan kumaş satıcılığı olan Lidya adlı bir kadınla tanıştı. Kadın Tiyatiralı’ydı.
Bizi dinleyenler arasında Tiyatira Kenti’nden Lidya adında bir kadın vardı. Mor kumaş ticareti yapan Lidya, Tanrı’ya tapan biriydi. Pavlus’un söylediklerine kulak vermesi için Rab onun yüreğini açtı.4
İman edip vaftiz olan Lidya, ilk Tiyatiralı Hristiyan olarak da bilinir. Lidya’nın kilise için özverili çalışmalarından ötürü kentte büyük bir Hristiyan topluluğu oluştu. İncil’in daha önce Efes’ten buraya ulaştığı düşünülür. Bu bölgede yaşayan birçok kişi Efes’i ziyaretleri sırasında İncil’i Pavlus ya da müjdeci arkadaşlarından duyup iman etmiş olabilir.
Rab Yuhanna aracılığıyla Tiyatira’daki kiliseye şu bildiriyi gönderiyor:
Tiyatira’daki kilisenin meleğine yaz. Gözleri alev alev yanan ateşe, ayakları parlak tunca benzeyen Tanrı’nın Oğlu şöyle diyor: ‘Yaptıklarını, sevgini, imanını, hizmetini, sabrını biliyorum. Son yaptıklarının ilk yaptıklarını aştığını da biliyorum. Ne var ki, bir konuda sana karşıyım: Kendini peygamber diye tanıtan İzebel adındaki kadını hoşgörüyle karşılıyorsun. Bu kadın öğretisiyle kullarımı saptırıp fuhuş yapmaya, putlara sunulan kurbanların etini yemeye yöneltiyor. Tövbe etmesi için ona bir süre tanıdım, ama fuhuş yapmaktan tövbe etmek istemiyor. Bak, onu yatağa düşüreceğim; onun yaptıklarından tövbe etmezlerse, onunla zina edenleri de büyük sıkıntıların içine atacağım. Onun çocuklarını salgın hastalıkla öldüreceğim. O zaman bütün kiliseler, gönülleri ve yürekleri denetleyenin ben olduğumu bilecekler. Her birinize yaptıklarınızın karşılığını vereceğim.
‘Ama size, yani Tiyatira’da bulunan öbürlerine, bu öğretiyi benimsememiş, Şeytan’ın sözde derin sırlarını öğrenmemiş olanların hepsine şunu söylüyorum: Ben gelinceye dek sizde olana sımsıkı sarılın. Üzerinize bundan başka bir yük koymuyorum. Ben Babam’dan nasıl yetki aldımsa, galip gelene, yaptığım işleri sonuna dek sürdürene ulusların üzerinde yetki vereceğim.
Demir çomakla güdecek onları,
Çömlek gibi kırıp parçalayacaktır.
Galip gelene sabah yıldızını da vereceğim.
Kulağı olan, Ruh’un kiliselere ne dediğini işitsin.’5
- Anna Edmonds; Biblical Sites in Turkey, s.131
- Kutsal Kitap, 2.Krallar 9:22
- Hanspeter Tiefenbach, Yedi Kiliseye Mektup, s.53-63
- Kutsal Kitap, Elçilerin İşleri 16:14
- Kutsal Kitap, Vahiy 2:18-29