Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?  —Markos 15:34

Üzerine bir kaftan giydirilen ve başına dikenlerden bir taç takılan İsa dövüldü, üzerine tükürüldü, Kendisiyle alay edildi ve çarmıha gerilmeye götürüldü. Bedeni, insan bedeniydi ve ellerine ve ayaklarına çakılan çivilerin verdiği korkunç acılara katlandı. Ama durun ve dinleyin. Sevgili Kurtarıcımız, üç saat boyunca çarmıhta bu acılara katlandıktan sonra bir insanın tadabileceği en büyük acılara katlandı. Göksel Babası’na “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” diye bağırdığında (Matta 27:46) ruhundaki yürek yakan acı ve elemi hissedip işitebiliyor musunuz? Birlikte dünyayı yarattıklarında Babası’nın yanındaydı ve sık sık bütün geceyi gizlide Babası’na dua ederek geçiriyordu, şimdiyse en büyük ihtiyaç anında tek başına bırakılmıştı. Tanrı’nın, İsa’nın feryadına sırtını dönüp O’nu ölüme terk ettiği andaki acısını bizler birer baba olarak hissedebilir miyiz? İsa bizim günahlarımız için o soğuk ve zalim çarmıhta tek başına ölürken tüm yeryüzü titredi ve güneş ışımayı reddetti.

Biz zavallı günahkârlar gerçek tövbeyle Tanrı’ya yakarıp günahlarımız için bağışlanma dilediğimizde, Tanrı her zaman bağışlamaya ve ruhlarımızı kusursuz huzurla kutsamaya hazırdır. Günahlarımıza kefaret ederken Baba tarafından terk edilmesi İsa’nın kalbini kırmıştı. “Ne karşılık verebilirim RAB’be, bana yaptığı onca iyilik için?” (Mezmur 116:12). “Tanrı’ya sürekli övgü kurbanları, yani O’nun adını açıkça anan dudakların meyvesini sunmalı” (İbraniler 13:15) ve en üstün agape sevgisiyle O’na sadık bir şekilde hizmet etmeliyiz. İsa’yla birlikte cennete girip sonsuzluk boyunca O’na övgüler sunup hizmet edebileceğimiz zamana dek, fani akıllarımız O’na kusursuz övgü sunabilme konusunda fazlasıyla zayıftır.

Umudum, tamamen İsa’nın kanı ve doğruluğundadır.