Elçilerin İşleri bölümünde Hıristiyanlığın merkezinin Kudüs’ten Antakya’ya kaydığı anlatılır. Bundan sonraki öğretinin odağında Kutsal Yasa yerine lütuf, ayinler yerine Tanrı’yla olan kişisel ilişki vardır. Yaklaşımda kökten bir değişim söz konusudur; ayinsel tatminden yürekten Tanrı’ya adanmışlığa doğru bir değişim gözleniyor. Artık insanların ne yedikleriyle, ne içtikleriyle ya da hangi ayinlere katıldıklarıyla ilgili kaygıları yoktur; önemli olan nasıl yaşadıklarıdır (Elçilerin İşleri 10:9-43). İsa’nın dediği gibi, insanı kirleten ağızdan giren şeyler değil; yürekten taşan, ağızdan çıkan sözlerdir; kişinin karakterini belli eden de bunlardır. Vurgu, diriliş üzerinedir; sonsuz yaşama götüren yol budur. Bu nedenle günahların bağışlanması ve günahın gücünden özgür olmak ayrıca vurgulanıyor. Gerçek tövbe, çeşitli bahanelerle günah içinde yaşamaya devam etmek yerine, günahtan dönüp Tanrı’ya yönelmek demektir. İsa’nın ölümünün ve dirilişinin aracılığı dışında, günahların bağışlanmasını sağlayan başka bir yol yoktur.
Bu yolu seçip Tanrı’ya bağlananların yeri olan Tanrı’nın Egemenliği ulusal kimlik, kültür ve dinin üzerindedir. Çekilen acılara ve sıkıntılara rağmen, İsa’ya inananlar biliyor ki, Tamı kendi iradesini uygun gördüğü yolda ve zamanda gerçekleştirir; çünkü O, vaatlerine ve sözlerine sadıktır. Tek yetki Kutsal Kitap’tır; din bilginlerinin bizlere bıraktığı gelenekler değil. Kutsal Kitap’ın Eski Antlaşma kısmında bulunan peygamberliklerin olağanüstü bir biçimde gerçekleşmesiyle İsa, vaat edilen Mesih olduğunu kanıtladı. İsa, Baba Tanrı’nın tek gerçek Tanrı olduğunu açıklamıştır. İsa, kendisine iman etmenin, günahlarımızın bağışlanması için tek gereklilik olduğunu, kurtuluşun bireysel gayretlere ya da ayinlere katılmaya bağlı olmadığını söyledi. İsa, insanın kendi gayretiyle Tanrı’nın gözünde yeterince iyi olamayacağını, Tanrı’yla ilişki kuramayacağını belirtti. Ölümden dirilişiyle, günah için sunduğu kurbanın Tanrı tarafından kabul edildiğini kanıtladı. Artık ölümün ve günahın gücüne karşı zafer kazanılmış, sonsuz yaşam, bir gerçek olarak güvence altına alınmıştı.