Resim: Bursa

Gerçek

Gerçek, çok geniş anlamı olan bir kelime. Herkes bu konuda ayrı ayn şeyler söylemekte. Benim için ise gerçek İsa Mesih’i tam olarak tanımamla başladı.

Ben Bursa’da doğup büyüdüm. Aile hayatım biraz dramatikti. Annem ben daha üç yaşındayken, en küçük kardeşimi doğururken ölmüş, bebek kurtulmuş, fakat annem hayatını kaybetmişti. Daha sonra babam bir başka kadınla evlenmiş. Yani benim aile hayatım biraz klasik Türk fılimlerine benziyor, çocukluğum aklıma gelince, her zaman mutsuzluğu ve insanların bana yaptıkları kötülükleri hatırlıyorum da.

Hepsinden kötüsü, üvey annemden nefret ediyordum. O kadar kötü biri değildi, fakat yaptığı bazı şeyler benim ondan kolayca nefret etmemi sağlamıştı. Hatırlıyorum da çoğu zaman ona o kadar kızardım ki, Allah’a üvey annemi öldürmesi için dua ederdim. Hamdolsun ki, Tanrı bu konudaki dualarımı kabul etmedi.

Yetiştiğim çevre dolayısıyla dindar biri olmaya çalışıyordum. Yani İslam dininin kurallarını mümkün olduğu kadar yerine getirmeye çalışıyordum. Tanrı’nın varlığına her zaman inanır, O’ndan korkardım. Bir ara tutucu denilebilecek kadar dindar kişilerin arasında bulundum ve onların hayatlarını gözlemledim, çünkü o sıralar o kişilerin yaptığı şeyler benim için en doğru olan birer örnekti. Bu yüzden bu zaman periyodu boyunca daha da dindar biri olmaya karar verdim. Tabii ki, tam olarak dindar biri olamadım. Çevrem her ne kadar dindar gibi görünse de benim bu daha fazla dindar olma eğilimlerimi görünce biraz yadırgadılar, çünkü onlara göre din ne fazla ne eksik olmalıydı. Fakat bu biraz ılık suya benziyor. Bilindiği gibi, ılık su ne içmek için yeterince soğuk, ne de kullanılmak için yeterince sıcaktır. Ben o tip insanları ılık su örneğine benzetiyordum.

Her neyse, ben kendimi ibadete daha fazla vermeye çalıştım. Bu arada tanıdığım gerçekten dindar insanların hayatlarından aldığını teşvikle İslam dinini araştırmaya koyuldum. Çünkü daha dindar, Allah’a daha sadık bir kul olmak istedim. Ayrıca yüreğimde bir boşluğun varlığını her zaman hissediyor ve bu boşluğu ibadetle uğraşarak doldurmaya çalışıyordum. Fakat zaman geçtikçe yaptıklarım bana anlamsız gelmeye başladı. Tanrı’ya İslamiyet yoluyla tapınıyordum, fakat bu bende hiçbir değişiklik veya etki yaratmadı. Yüreğimdeki boşluk hâlâ olduğu gibi duruyordu. Bu arada daha dindar olmaya kalkıştıkça yapmam gerekenler daha da artıyordu. Eğer bunları yapmasam, bu hayattan göçtükten sonra her biri için Tanrı’ya hesap verecektim, işte bunlar beni ruhsal olarak ezmeye başladı. Bu sefer daha fazla korkulara kapılmaya başladım, çünkü biliyordum ki, eğer o an ölseydim bütün günahlarımla birlikte cehenneme gidecektim, çünkü günahkârdım ve yaptıklarım bu günahları karşılayacak kadar yeterli değildi. Bu düşünceler bende derin izler bıraktı. Kafamda her zaman bu günahlarımdan kurtulmam gerektiğini ve öldükten sonra Tanrı’nın huzuruna çıktığım da, yargıya uğrayıp cezalandırılmak istemedim. Bunun yerine Tanrı’yı hoşnut eden bir kul olmak istiyordum fakat bu da imkansızdı. Yukarıda da anlattığım gibi her zaman daha fazla kurallar vardı ve her biri uygulanmak zorundaydı.

Bazı kurallar ise çok mantıksız görünüyordu. Fakat dinin verdiği bir cezalandırma korkusu bulunduğu için hiç bir şey sorgulanıp, cevabı bulunamıyordu. Araştırmalarım derinleştikçe bu sefer çelişkilerle karşılaşmaya başladım.

Bazı konularda, özellikle İslam dininde sahih, yani güvenilir olarak kabul edilen hadisler arasında çelişkiler bulunuyordu. Bazı sorulara cevap olmak şöyle dursun, çok soru sorduğundan kafir durumuna düşme tehlikesi bile vardı. Bunların yanında ruhsal hayatım o sıralar pek de iyi gitmedi. O kadar dua ettiğim halde dualarıma hiçbir cevap alamadım. Ayrıca dua ettiğimde sanki duvara dua ediyordum. Yani bu konuda hiçbir şey hissetmiyordum. O zamanlar sadece Tanrı’nın varlığını hissediyordum. İslam inanandayken, iman yaşantım en kötü durumda olduğunda dahi bir Tanrı’nın varlığını her zaman hissettim.

Araştırmalarım beni İslam konusunda bir çok şüpheye götürdü, öyle bir noktaya geldim ki, artık İslamiyet’in benim için Tanrı’ya ulaşmada bir yol veya çözüm olacağına inanmamaya başladım. İşte bu sırada kafama başka bir soru takıldı; “Acaba toplumda değiştirildiği iddia edilen Tevrat-Zebur-İncil gerçekten değiştirilmiş miydi ve değiştirilmişse bile içlerinde neler bulunuyordu?” Bu sorumun cevabını bulmanın tek yolu bu kitapları elde etmekti. Fakat Bursa gibi dindar sayılabilecek bir yerde bu kitapları bulmak mümkün değildi. Buna rağmen bir çok kitapçıya baktım ve tabii ki bulamadım.

Arada sırada yanında çalıştığım dindar biri yine kendi görüşüne uyan gazetesini her gün alırdı. Bir gün yine orada çalışırken gazetede ‘Misyonerler’le ilgili bir haber gördüm. Haberde bir misyonerin birisine postayla İncil konusunda broşür gönderdiği, ve bu kişinin iyilik yapmak için diğer din kardeşlerini bu gibi şeylerden korumak için bu konuyu gazeteye aktardığı yazılıydı. Ayrıca konunun tam olarak açık olabilmesi için gazete, broşürdeki adresi de yayınlamıştı.

O zaman içimden ‘işte fırsat bu fırsat’ diye düşündüm ve gizlice adresi aldım. Hemen bir mektup yazıp İncil’i okumak istediğimi bildirdim. Ama bu yazışmayı kimseye haber vermeden yaptım. Çünkü öğrenilirse çevremin göstereceği tepkiden korktum. Fakat mektubum kısa bir zaman sonra bana geri dönmüştü, çünkü posta kutusunun sahibi yurt dışında bulunduğu için PTT mektubumu bana iade etti ve ben o zaman elimden bir şey gelmediğini anladığımda çaresiz beklemeye başladım. Tuhaf bir sürpriz olarak kısa bir süre sonra İncil mektuplaşma kursundan bir mektup aldım. Mektupta İncil ve kitapçıkların bana postalandığı ve bunların elime geçip geçmediği soruluyordu. Fakat ben bu materyalleri almadığım için bir mektup yazarak onlara durumu bildirdim. Daha sonra ilk olarak birkaç kitapçık postayla elime ulaştı. Bunları okuduğumda çok şaşırdım, çünkü her şey toplumumuzda bilindiğinden çok çok farklıydı. Bu benim çok ilgimi çekti ve İsa konusunu araştırmaya böylece ilgim daha da arttı.

Birkaç mektuptan sonra, yüz yüze görüşmek ve görüş alışverişinde bulunmak istediğimi bildirdim. Kısa bir zaman sonra iki kişi ziyaretime geldi ve bu kişilerle bir müddet konuştuk. Anlattıkları bana çok ilginç gelmişti, fakat ilk bakışta pek inandırıcı değildi. Ayrıca yanlannda Kutsal Kitap’ın tamamını ve birkaç da broşür getirmişlerdi. Ayrılırken bana çok ilginç bir şey söylediler. Bunu hiç unutamıyorum, çünkü o zamana kadar böyle ilginç bir söz duymamıştım. Onlar, “Senin için dua edeceğiz,“ dediler. Bunu duyduğumda epeyce şaşırmıştım. Çünkü genellikle İslam dininde yaşayan kişilerden ziyade, ölüler için ve ölülere dua edilirdi. Yaşayan kişilere, özellikle de normal kişiler için dua etmek çok acayiptir veya bu benim anlayış tarzımdı.

Ertesi gün bana getirdikleri kitapları ailemden gizli gizli okumaya başladım. Onların bu konuyu öğrenmelerini istemedim, çünkü çekiniyordum. Kitaplar bana çok ilginç gelmişti. Fakat daha çok İsa bana bir peygamber ve birçok mucize yapan biri gibi görünüyordu. Bazı kitaplarda yazılan bazı konular o zamanlar beni çok kızdırmıştı, iyi hatırlıyorumda; Sağlam Kaya isimli kitabın bir yerinde İsa’nın Tanrı olduğu yazılıydı. Ben bu bölümü okudu¬ğumda o kadar sinirlendim ki, kitabı hemen oracıkta yırtıp attım. Bu bana çok saçma gelmişti ve bunu Tanrı’ya bir hakaret gibi algılamıştım. Kitapları kısa bir zamanda bitirdim ve İncil’i okumaya başladım. İncil yukarıda da belirttiğim gibi, bana bir roman gibi geldi, işte İsa diye Tanrı’nın gönderdiği biri dünyaya gelmiş, öğretişini yaymış, hastaları iyileştirmiş, birçok mucizeler yapmış gibi… İncil’i okumayı bitirince, bu kitabı ikinci kez okumak ihtiyacı duydum. Bu kez daha dikkatli ve orada verilmek istenen mesajı algılayabilmek için düşünerek okudum. Bunları yaparken yüreğimde bir şeylerin olduğunu hissetmeye başlamıştım. Bu İncil’i okumaya devam ettikçe sürdü. Yaklaşık olarak Yuhanna İncilinin ortalarına gelmiştim ki, içimden bir ses İsa’nın gerçek olduğunu ve O’na inanmam gerektiğini söyledi. Ben de içimdeki ses her ne dediyse yaptım. İsa’yı hayatımın kişisel kurtarıcısı ve Rab olarak kabul ettiğimde, İsa’nın Ruhu yüreğime geldi ve beni yeni biri yaptı. O zamanki hislerimi ve yaşadıklarımı kelimelerle ifade etmem çok zor; fakat bunlar olunca İsa’nın gerçekten dirildiğine ve yaşadığına, İsa’nın sözlerinin doğru olduğuna inandım.

Hatırladığım kadarıyla, o zamanlar hayatımın en mutlu anlarıydı. Artık Tanrı’yla barışmış. İsa’nın çarmıhta sunduğu kurtuluşla Tanrı’nın önünde günahlarımdan arınmış ve artık Tanrı’nın ruhsal evladı olmuştum. Tanrı’yla diri ve aktif ilişkim başladığı için daha bu dünyadayken sanki cennete kavuşmuştum. Çünkü cennet zaten Tanrı’yla beraber olunan yer değil miydi? Ben cennetten bir nebze tatmış oldum.

Cennet herhalde harika bir yer olmalı. Tabii ki, İsa’yı kabul ettikten sonra her şey toz pembe olmadı, fakat Tanrı’mızın sevgisi bizi her türlü sıkıntılardan kurtarıp, bizi en sonunda kendisine kavuşturacaktır.

Yılmaz GÜRDAL
Üniversite öğrencisi Bursa