Yazar: Yılmaz Efendioğlu / Resim: Fabio Santaniello Bruun

Eğer daha önce farklı bir dilin konuşulduğu yabancı bir ülkeye seyahat ettiyseniz, muhtemelen bir şekilde çaresiz ya da çocuk gibi hissetmiş olabilirsiniz. Ayrıca, konuşan kişilerin özel ve hatta sizden daha iyi olduğu konusunda bir şey düşünebilirsiniz çünkü bu insanların bu dili konuşma yeteneği vardı bundan ötürü dilin gizemli bir çekiciliğini olmuş olabilir. Herhangi bir durumda, muhtemelen dış bir kaynak mesela bir dil uygulaması veya kılavuz gibi bir şeye bağımlıydınız. Bu örneklerin çoğu “dil bariyeri” olarak adlandırılan bir şeyin parçası ve bu bariyer zaman zaman farklı dinler içinde de kullanılmaktadır.

Roma Katolik Kilisesi yıllarca ibadetlerinin Latince yapılmasını zorunlu kıldılar. Ülke ya da konu ne olursa olsun, Latince, ibadet için zorunlu olan bir dildi. Bir şekilde iktidarda olan kişiler Roma’yı dünya çapında tekrar canlandırmak istiyordu ve bunu yapmalarının en önemli yollarından biri olarak Latinceyi ortak dil olarak kullanarak ile yaptılar. Yıllar geçtikçe, Avrupa’da Latince temelli Fransızca, İtalyanca gibi diller ortaya çıktı fakat insanlar artık söylenenleri anlamıyorlardı. Bu durum farklı bir şekilde bir dil bariyeri yarattı ve insanların sadece rahiplerin ne yaptıklarını izledikleri farklı farklı tapınma seviyelerinin olmasına sebep oldu. Dualar, müzik ve dini ritüeller Latince sergilendi. Sonuç olarak, Latince halkın ortak kullandığı veya “halka özgü” bir dilden daha kutsal ve yüksek bir üne sahip oldu. İbadet etmenin tek bir yolu vardı ve bunu anlamayanlar yaptıklarına güvenmek zorunda kaldılar.

Tanrı insanların tapınmalarını böyle mi düşünüyordu? Artık konuşulmayan ve O’nun tasarımının parçası olmayan bir dille miydi? Büyük ihtimalle cevap hayır olurdu. Yalnızca Kutsal Kitap’ın kendi dillerine bakarsak. Eski Antlaşma’nın çoğu İbranice yazıldı ve birkaç yerde birazcık Aramice ile beraber. Bu iki dilde yazarlar tarafından anlaşılıyordu. İsa Mesih’in dili muhtemelen Aramiceydi ve İbranice de biliyordu, ama Yeni Antlaşma‘nın çeşitli yazarları yerel ticaret dili olan Koini Grekçesini de hesaba kattılar. Koini Grekçesi Büyük İskender’in Yunan kültürünü Akdeniz dünyası ve dahasına da yaydıktan sonra en çok konuşulan ortak dil haline geldi. Yani, Kutsal Kitap yazarları sözlerinin ve mesajın mümkün olduğunca çok insan tarafından anlaşılmasını amaçladığı anlamına gelmektedir. Onlar insanları etkilemeye ya da bir bariyer oluşturmaya çalışmadılar. Dahası dilleri kendi dillerinde tapındıracak ve insanları birbirlerine yaklaştıracak bir köprü olarak kullandılar.

Bu gerçek Kutsal Ruh’un geliş günü olan Pentikost gününde farklı bölgelerden insanların İsa Mesih’in mesajını kendi dilleriyle duyduklarında belli oldu. (Elçilerin İşleri 2:6-11). Tanrı insanların O’na kalpten tapınmalarını istedi ve O her şeyi biliyor böylece her şeyi de anlayabilir. O zaman hadi istediğiniz dilde dua edin. O’nun Google Çeviri kullanmasına bile gerek yok.