Geçen yüzyıl insanlık tarihinin en korkunç, en yıkıcı savaşlarına sahne oldu. Bu savaşların ikisi, yani iki dünya savaşı, uygarlıkta en ileri olan Avrupa’da patlak verdi ve gelmiş geçmiş tüm savaşların en korkunç sonuçlarını da beraberinde getirdi. Bu sonuçlara tanıklık eden yüzyılın düşünür ve aydınları haklı olarak “Cehennem başkalarının dır” tanımını yaptı. Gerçekten bu savaşlar dünyayı tam anlamıyla cehenneme çevirmişti. Yaşanan acılar, zulümler, haksızlık ve adaletsizlikler insanları hem insanlara, hem de Tanrı’ya isyan eder duruma getirdi. İnsanlığa bu felaketleri yaşatanların bir kısmı savaştan sonra yargılandı, bir kısmı bir yaşam boyu izlerini kaybettirip kurtuldu, bir kısmıysa kurtuluşu intiharda buldu. İnsanlık hala bu felaketlerden kimi sorumlu tutacağı konusunda tam anlaşmış değil.
Tanrı bu felaketlerin önüne geçemez miydi? İnsan nasıl bu kadar canavarlaşabiliyor? İncil, “Tanrı sevgidir” diyor. Bir başka ayette de, “Kim kardeşine ahmak derse, cehennem ateşini hak edecektir’’(Matta 5:22) diyor. Evreni, dünyayı, insanı yaratan sevgi Tanrısı, savaşların nedeni olabilir mi? Basit bir küfrü bile yargılayacak olan Tanrı, o korkunç savaş makinesiyle insanları yok edenleri cezasız mı bırakacak? Sevecen ve adil bir Tanrı ise elbette ki her haksızlığın hesabını soracaktır. “Cehennem” sözcüğü dilimizde ve kültürümüzde çok ürkütücü bir sözcüktür.
Tanrı’nın yargısını hak edenlerin gideceği yere ister, “cehennem” diyelim, ister başka bir ad verelim, bu yer haksızlıklar yapıp kaçanların yaşadığı zengin ülkelerden mutlaka farklı bir yer olmak zorundadır. Başka türlüsü Tanrı’nın adaletine aykırı düşer. Sonu belirleyecek olan O’dur. İsa, Matta 28:18’de şöyle der: “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. ” Bilgimiz gibi yetkimiz de sınırlıdır; Tanrımızın adil ve eşitlikçi bir Tanrı olduğuna inanıyoruz. İsa, “..tez geliyorum, vereceğim ödüller yanımdadır” diyor. Herkes yaptığının karşılığını alacaktır.