[resim: Kate Remmer]
Yaşam Ekmeği
26-27) İsa şöyle yanıt verdi: “Size doğrusunu söyleyeyim, doğaüstü belirtiler gördüğünüz için değil, ekmeklerden yiyip doyduğunuz için beni arıyorsunuz. Geçici yiyecek için değil, sonsuz yaşam boyunca kalıcı yiyecek için çalışın. Bunu size İnsanoğlu verecek. Çünkü Baba Tanrı O’na bu onayı vermiştir “Bu onayı vermiştir” ya da “Mühür basmıştır”..”
28) Onlar da şunu sordular: “Tanrı’nın istediği işleri yapmak için ne yapmalıyız?”
29) İsa, “Tanrı’nın işi O’nun gönderdiği kişiye iman etmenizdir” diye yanıt verdi.
30-31) Bunun üzerine, “Görüp sana iman etmemiz için nasıl bir belirti gerçekleştireceksin? Ne yapacaksın?” dediler. “Atalarımız çölde man yediler. Yazılmış olduğu gibi, ‘Yemeleri için onlara gökten ekmek verdi.’ ”
32-34) İsa onlara dedi ki, “Size doğrusunu söyleyeyim, gökten ekmeği size Musa vermedi, gökten size gerçek ekmeği Babam verir. Çünkü Tanrı’nın ekmeği, gökten inen ve dünyaya yaşam verendir.”
Onlar da, “Efendimiz, bizlere her zaman bu ekmeği ver!” dediler.
35) İsa, “Yaşam ekmeği Ben’im. Bana gelen asla acıkmaz, bana iman eden hiçbir zaman susamaz” dedi.
36-40) “Ama ben size dedim ki, ‘Beni gördünüz, yine de iman etmiyorsunuz.’ Baba’nın bana verdiklerinin hepsi bana gelecek ve bana geleni asla kovmam. Çünkü kendi isteğimi değil, beni gönderenin isteğini yerine getirmek için gökten indim. Beni gönderenin isteği, bana verdiklerinden hiçbirini yitirmemem, son gün hepsini diriltmemdir. Çünkü Babam’ın isteği, Oğul’u gören ve O’na iman eden herkesin sonsuz yaşama kavuşmasıdır. Ben de böylelerini son günde dirilteceğim.”
41) “Gökten inmiş olan ekmek Ben’im” dediği için Yahudiler O’na karşı söylenmeye başladılar. 42“Yusuf oğlu İsa değil mi bu?” diyorlardı. “Annesini de, babasını da tanıyoruz. Şimdi nasıl oluyor da, ‘Gökten indim’ diyor?”
İncil’e Baktığımızda İsa Mesih’in Birçok mucizeler Yaptığını görüyoruz ve okuyoruz. İsa Mesih’in peşinde sürekli bir kalabalık vardı, nereye gitse O’nu izliyorlar, yaptığı mucizelere tanık oluyorlar, sözlerini dinliyor işitiyorlardı, gökten indirdiği ekmek ve balıktan yiyorlardı. Ancak bu kalabalık neden İsa’nın peşinden gidiyordu? Gerçekten yüreklerindeki niyet neydi? Tanrı’yı mı arıyorlardı? O’nu tanımak mı istiyorlardı? Bir gün İsa ile kalabalık arasında bir konuşma geçti.
İsa onlara şöyle dedi: Size doğrusunu söyleyeyim, doğaüstü belirtiler gördüğünüz için değil, ekmeklerden yiyip doyduğunuz için beni arıyorsunuz.
İsa’nın peşindeki kalabalık kuru bir kalabalıktı. İsa’nın gücü sayesinde doğaüstü belirtiler görüyorlar, körlerin gözleri açılıyor, sağırlar işitiyor, ölüler diriliyor, cinler çıkıyordu.
Ancak onlar sormuyorlardı; bu belirtilerin arkasında ne var?
İsa bunları nasıl yapıyor? Bu belirtiler İsa ile ilgili ne gösteriyor? İsa gerçekten kimdir? Evet, bu kuru ve boş bir kalabalıktı. Bu kalabalığın derdi mideleriydi. İsa’nın peşinden gidiyorlardı, çünkü İsa onların karınlarını doyuruyordu… Hepsi o kadar!
Soru sormuyordu bu kalabalık: “Ölümden sonra ne var?”; “Nereden geldik, nereye gidiyoruz?”; “Yaşamın anlamı ne?” “Tanrı’yı nasıl tanıyabiliriz?” Evet, boş ve kuru bir kalabalıktı bu! Tıpkı sadece ezbere ibadete giden, ama hayatları hiç değişmeyen, gerçeği özümsemeyen, midelerinden başka bir şey düşünmeyen kuru kalabalıklar gibiydi. Sadece benim karnımı doysun da, benim işim görülsün de, cebimde para olsun da diyen, ama ötesini sorgulamadan koşturup duran kalabalıklar gibi….
İki tür insan grubu vardır sokağa çıktığımızda: Gerçeği arayanlar ve kuru kalabalık. İsa onlara şöyle diyor: Mideniz için beni arıyorsunuz… Ekmeklerden yiyip doyduğunuz için beni arıyorsunuz.26.ayet. Oysa geçici yiyecekten çok daha önemli bir şey var. Önce onu aramalısınız. İsa’nın hangi sözlerine bakarsanız bakın, İsa hep iki gerçeği birbiriyle karşılaştırır:
- Geçici yiyecek ve sonsuz yiyecek.
- Geçici zenginlik ve sonsuz zenginlik.
- Geçici tutkular ve sonsuz sevgi…
İkisi de önemlidir; geçici yiyecek önemlidir; bu dünyada açlıktan ölmemek için ekmek parasını düşünmeliyiz, ama bir de sonsuz yaşam boyunca kalıcı yiyecek var. İkisini tarttığımızda ve tartıya koyduğumuzda, hangisi daha ağır basıyor, hangisi daha önemlidir? Hangisine öncelik vermeliyiz?
İsa bunları söylediği zaman, kalabalık şöyle soruyor.
Yuhanna 6:28 da Tanrı’nın istediği işleri yapmak için ne yapmalıyız?
Ne Yapmalıyız? İsa Mesih onlara, sürekli açıkladığı halde sonsuz yaşamın Onun karşılıksız armağanı olduğunu bir türlü kabul etmiyorlardı. Bunun sevaplarla iyiliklerle kazanılabileceğini düşünüyorlardı.
Pavlus ne söylüyor. İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.
İnsan Kutsal yasanın gereklerini yaparak kurtulamaz (Rom.3:20-28 Okut.) Kurtuluşu veya aklanmayı Sevapla kazanma yaklaşımı Kutsal Yazılarda sürekli olarak reddedilir.
Ama Kurtarıcımız Tanrı iyiliğini ve insana olan sevgisini açıkça göstererek bizi kurtardı. Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve Kurtarıcımız Isa Mesih aracılığıyla üzerimize bol bol döktüğü Kutsal Ruh’un yenilemesiyle yaptı.
Oysa eski antlaşma döneminde de Tanrı insanları, iyilikler yaptıkları için değil, o ana kadar halkına bildirdiği sözlere ve vaatlere güvendikleri için kurtarmıştı.
Yar.15:6 Avram RAB’be iman etti, RAB bunu ona doğruluk saydı. (Romalılar 4:11) İman Her dönemde Tanrı’nın O ana kadar vermiş olduğu vaatlere güvenmek demektir. Bu Ayet, aklanmanın sadece ve sadece imanla gerçekleşe bileceğinin kanıtıdır.
Bakın şu övüngen kişiye, niyeti iyi değildir. Ama doğru kişi sadakatiyle yaşayacaktır.
Tanrı’nın istediği işleri yapmak için ne yapmalıyız?
Bu doğru bir arzu, kulağa hoş gelen bir soru: Tamam sadece gelip geçici şeyleri düşünmeyelim. Kendi isteklerimizi değil de, Tanrı’nın isteklerini nasıl gerçekleştirmeliyiz? O’nun istediği işleri nasıl yapabiliriz? Tanrı’yı içtenlikle arayan birçok kişinin yüreğinde ve aklındaki soru budur: O’nun istediği işleri nasıl yapabiliriz ve böylece cennete nasıl girebiliriz?
İsa, “Tanrı’nın işi O’nun gönderdiği kişiye iman etmenizdir,” diye yanıt verdi
Onların sorusu, Tanrı’nın istediği işlerdi. Oysa İsa dedi ki, “işler” değil, “iman”. Tanrı’nın işi O’nun gönderdiği kişiye iman etmemizdir. Tanrı’nın isteği, bir takım işlerle, sevaplarla cennete girmeye çalışmamız değildir. Tanrı’nın bizim işlerimize ihtiyacı yoktur, Tanrı bizin kurtuluşumuz için bir şey hazırlamıştır. Tanrı’nın isteği, O’nun gönderdiği kişiye iman etmenizdir. İman olmadıkça işlerin hiçbir değeri yoktur. İyiliklerimiz bu dünyada belki vicdanınızı rahatlatacak, bizim iyi bir ün salmamızı, iyi bir ad yapmanızı sağlayacaktır. Ama bunlar bize sonsuz yaşam kazandırmayacaktır. İnsanlar hep kendilerinin ne kadar iyi olduğuyla övünürler, ne kadar büyük iyilikler yaptıklarını anlatırlar.
Oysa Tanrı’nın gözünde, ‘iman’, ‘gerçek iman’, ‘Tanrı’nın gönderdiği kişiye iman olmadıkça’, bu iyi işlerin değeri yoktur. Bunun üzerine kalabalık : Haaa… şimdi anladık. Sana iman etmemizi istiyorsun.
Peki görüp sana iman etmemiz için nasıl bir belirti gerçekleştireceksin? Ne yapacaksın dediler.
Luka 23: 39 da da Çarmıha asılan suçlulardan biri, İsa’ya “Sen Mesih değil misin? Haydi, kendini de bizi de kurtar!” diye küfür etti. Hadi bir mucize yap ta bizi kurtar ölümden diye alay diyor.
Bu soru, insanların tipik ikiyüzlülüklerini, umursamaz yüreklerini ortaya koyan o çok duyduğumuz soru değil mi?
“Madem Tanrı var, şunu yapsın da görelim… Tanrı varsa, dünyadaki kötülükleri kaldırsın da, O’na inanalım…. Eğer İsa kendisinin iddia ettiği gibi bir şey ise, bir belirti yapsın da iman edelim…” Diyorlar.
Eski Anlaşma’da Tanrı’nın insanlığa verdiği en önemli vaatlerden biri şudur:
Tanrı şöyle demiştir: Yasa’nın Tekrarı 4:29 Tanrınız RAB’bi arayacaksınız. Bütün yüreğinizle, bütün canınızla ararsanız, O’nu bulacaksınız.
Rab Halkından O’na yönelip İtaatle hizmet etmesini, O’nu sevmesini,hatta ona sırt çevirmiş olsa bile geri dönüp bağlılığını ve adanmışlığını tam bir içtenlikle tazelenmesini bekler.
Rab’bi görebilmek, yürek ve can işidir. Bütün yüreğiyle ve canıyla Tanrı’yı arayanlar O’nu her yerde ve her şeyde görebilirler, ama bütün yüreğiyle ve canıyla Tanrı’yı aramayanlar O’nu hiçbir yerde göremezler. İnsanların ağızlarından çıkan sözler ve sorular, yüreklerini ele verir. Demin söylediğim gibi, kuru kalabalıklar ile gerçeği arayanlar arasındaki fark budur.
Bir kişi bütün yüreğiyle Tanrı’yı arıyor mu, bütün canıyla Tanrı’yı arıyor mu? Tanrı’yı gerçekten aramayanlar hep tartışma, hep laf kalabalığı, hep saçma sorularla meşguldürler, çünkü yüreklerinde böyle bir arzu yoktur. Kalabalık, İsa’ya dedi ki “Atalarımız çölde Man* yediler. Yazılmış olduğu gibi, `Yemeleri için onlara gökten ekmek verdi” (Yuhanna 6:31).
İsrail halkı çölde yolculuk yaptıkları sırada, Tanrı mucizevî olarak onlara gökten özel bir ekmek indirmişti. Bu ekmek, onların günlük yiyecek ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikteydi, ama geçiciydi. Halk çölden çıktığı zaman artık ekmeğe gerek kalmamıştı. Vaat edilen ülkeye yerleştikleri zaman kendi topraklarını ekip biçmeye başladılar, kendi buğdaylarını, arpalarını yetiştirip kendi ekmeklerini yaptılar. Ancak İsa Mesih’le konuşan kalabalığın gözünde bu çok büyük bir mucizeydi. Bu nedenle İsa’ya, “Bak Musa böyle yaptı, sen ne yapacaksın?” diye sordular.
Yahudiler arasında yaygın bir beklentiye göre Mesih geldiği zaman yeniden Man verilmesini sağlayacaktı. Olanları bu şekilde değerlendirdiklerinden İsa’nın Musa’ya kıyasla çok az şey yaptığını düşünüyorlardı. Onlara göre İsa sadece beş bin kişiyi doyurmuştu, Oysa Musa tüm ulusu doyurmuştu. İsa bunu bir kez yapmıştı. Oysa Musa kırk yıl boyunca Man sağlamıştı; İsa onlara sıradan ekmek vermişti. Oysa Musa’nın verdiği “gökten gelen ekmekti” (Çıkış 16:4) İsa Mesih’in gerçekleştirdiği mucizeyi hala anlayamıyorlardı.
İsa onlara dedi ki, «Size doğrusunu söyleyeyim, gökten ekmeği
Size Musa vermedi, gökten size gerçek ekmeği Babam verir. Çünkü Tanrı’nın ekmeği, gökten inen ve dünyaya yaşam verendir.
İsa Mesih, Man’ı asıl sağlayan kişinin Musa değil, Tanrı olduğunu belirterek tartışma konusunu mandan çok daha önemli bir konuya (kendi kimliğine) yöneltir.
Baba onlara gökten gerçek ekmeği “Tanrı’nın Ekmeği’ni, yani Oğul İsa Mesih’i . Vermiştir. Gökten inen. Yuhanna’daki bu ifade (6:38.41.50-51,58) İsa’nın tanrılığını vurgular, dünyaya yaşam verendir. Yuhanna Kitabının tümünde, isa Mesih’in Eski Antlaşmada kullanılan çok önemli simgelerin ve bayramların yerine geçtiği belirtilir.
İsa kuru kalabalığın yine yanlış bir tartışma içinde olduğunu görüyor. Kalabalık hala gelip geçici bir ekmek türünün peşindedir; mide ve cep. Oysa İsa diyor ki,; gerçek ekmek, benim Babamın verdiği ekmek, gökten inen ve dünyaya yaşam verendir. İsa bu sözlerle Tanrı’nın muhteşem, olağanüstü, harika isteğini ortaya koyuyor. Tanrı’nın isteği insanların sadece buğday ekmeğiyle gelip geçici doymaları değil, yaşam bulmalarıdır. Üstelik Tanrı’nın amacı sadece belli bir zümreye, kesime ya da ümmete değil, bütün dünyaya yaşam vermektir. Demek ki Tanrı, ölümlü insanı ölümsüzlüğe kavuşturmak, onları sonsuzluk boyunca kalıcı bir yiyecekle doyurmak istemektedir.
Yuhanna 6:34 Onlar da, “Efendimiz, bizlere her zaman bu ekmeği ver!” dediler.
Ne oluyor Besbelli İsa’nın yukarıdaki sözleri gizemli, esrarengiz geliyor. İsa’nın sözünü ettiği ekmek, çölde gökten yağan Man ekmeğinden daha üstün, daha iştah kabartıcı, daha gerçek… Ama halk henüz bu ekmeğin ne olduğunu tam olarak bilmiyorlardı, Çünkü bu ekmeği ruhsal değil, dünyasal bakış açısıyla değerlendiriyorlardı.
Bunun üzerine İsa diyor ki: «Yaşam ekmeği Ben’im. Bana gelen asla acıkmaz, bana iman eden hiçbir zaman susamaz» (Yuhanna 6:35).
6:35 Yaşam ekmeği. ‘Yaşayan ekmek’ ve yaşam veren anlamlarına gelir (bkz. 6:33,41,48,51). Benim isa yedi kere bu özel ifadeyi kullanarak kendini tanımlar (bkz 8:1 9:5 10:7,9,11,14-15:11:25; 14:6,15:1,5). Grekçesi, Tanrı’nın kendini tanımlarken kullandığı “Ben Ben Olan’ım” ifadesiyle Aynı anlamdadır.( Çık.3;12-15 Yas.Tek. 32;39 Yşa.41;4 43:10-25 45:18-24)
Baştan beri sürüp giden tartışmanın doruk noktasına geldik: Geçici ekmek mi, kalıcı ekmek mi? ölümlü yaşam mı sonsuz yaşam mı?, sonsuz açlık mı, sonsuz tokluk mu?
İsa diyor ki, “Bana gelen asla acıkmaz, bana iman eden hiçbir zaman susamaz.”
İsa burada çok önemli bir sorunun yanıtını veriyor. Günümüzdeki insanın kafasından geçen en önemli sorulardan biri bu: Neden İsa? Neden Buda değil? Neden Musa değil? Neden başkası değil.Çünkü hiçbiri “yaşam ekmeği benim” demedi. Hiçbiri, Tanrı için “Babam” demedi. Hiçbiri, bana gelen asla acıkmaz, demedi. Hiçbiri, bana iman eden hiçbir zaman susamaz” demedi. Hiçbiri “Ben gökten indim” demedi. Onların hepsi gökten değil, yerdendi. Hepsi de yerden göğe baktılar ve yazdılar.
Ama İsa, gökten yere indi. Tanrı’nın bağrından kopup geldi. Cennetteki yüceliğini bırakıp kul özü aldı. İsa, kendisini fark edenler için, aradaki farkı görecek gözü ve yüreği olanlar için şöyle dedi:
Yuhanna 6:37 Baba’nın bana verdiklerinin hepsi bana gelecek ve bana geleni asla kovmam.
Kuru kalabalık değil, ama gerçekten Tanrı’yı arayanlar, biraz önce söylediğimiz gibi, bütün yüreğiyle ve bütün canıyla arayanların hepsi İsa’ya gelecek. Baba Tanrı böyle insanların hepsini İsa’ya verecek. Kuru kalabalık ile İsa Mesih arasındaki tartışma, İsa’nın şu sözleriyle noktalandı:
Yuhanna 6:39 Beni gönderenin isteği, bana verdiklerinden hiçbirini yitirmemem, son gün hepsini diriltmemdir.6:40, Çünkü Baba’mın isteği, Oğul’u gören ve O’na iman eden herkesin sonsuz yaşama kavuşmasıdır. Ben de böylelerini son günde dirilteceğim.
Yuhanna Şöyle söylüyor: Öyle ki, O’na iman eden herkes sonsuz yasama kavuşsun. 16 “Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yasama kavuşsun.17 Tanrı, Oğlu’nu dünyayı yargılamak için göndermedi, dünya O’nun aracılığıyla kurtulsun diye gönderdi.
18 O’na iman eden yargılanmaz, iman etmeyen ise zaten yargılanmıştır. Çünkü Tanrı’nın biricik Oğlu’nun adına iman etmemiştir. Yuh.3: 15-18
Tanrı’nın Oğlunu gördünüz mü? O’nu tanıdınız mı? Gerçekten kim olduğunu keşfettiniz mi? Sizin için neler yaptığını ve neler yapmak istediğini anladınız mı? O’na iman ettiniz mi? O zaman Tanrı’nın isteğini gerçekleştirdiniz. O zaman sonsuz yaşama kavuştunuz.
Son günde diriltileceksiniz.
Tanrı’nın Oğluna iman etmediniz mi?
O zaman Tanrı’nın isteğine henüz uymadınız, kendi isteğinize göre yaşıyorsunuz.
Nasıl yaşıyorsanız, öyle öleceksiniz. Ne ekiyorsanız, onu biçeceksiniz. Dünyada bir insanın düşebileceği en tehlikeli durum hangisidir?En kötü, en tehlikeli, en riskli durumu düşünün! En büyük felaket ve yıkım nedir? Bunların hiçbiri sonsuz ölüm kadar korkunç değildir. Hiçbiri sonsuz mahvoluş kadar dehşet verici değildir.
Tanrı’nın Oğluna henüz iman etmediniz mi? O zaman, düşünebileceğiniz en tehlikeli durumdasınız.
Bu bir insanın önüne gelen en büyük fırsat, bir insanın duyabileceği en iyi haber, bir insanın kapısını çalan en muhteşem olanaktır. Çünkü biz burada gelip geçici, çürüyen, yok olan, biten tükenen değerlerden söz etmiyoruz. Sonsuz ve kalıcı değerlerden söz ediyoruz.