Resim: Joshua Sortino
İman, umut edilenlere güvenmek, görünmeyen şeylerin varlığından emin olmaktır. —İbraniler 11:1
Her şey Mordekay’ın aleyhineydi. Kralın sarayında bir hizmetkâr olduğu ve kuzeni Ester kısa bir süre önce kraliçe olarak seçildiği halde, halkı olan Yahudiler yabancı bir ülkede savaş esiri olarak yaşıyordu. Köle olduklarından da büyük bir olasılıkla fazla bir hak sahibi değildiler. Şimdi de, kraldan sonra ikinci adam olan kişi ülkedeki Yahudi halkını tamamen yok etmeye azmetmişti. Bunu büyük bir olasılıkla da başaracaktı. Kraliçenin bile kurtulabileceği şüpheliydi. Ancak Ester 4’de okuduğumuza göre, Mordekay’a en büyük üzüntüyü veren, Yahudiler’e bu felaketi getirenin kendisinin Tanrı’ya sarsılmaz itaati olmasıydı. Ne yapabilirdi?
Mordekay bütün bunlar karşısında halkını kurtarması için Tanrı’ya tamamen iman edip güvendi. Ester 4:14’deki iki cümle Mordekay’ın imanını göstermektedir. İlk olarak, Yahudiler için kurtuluşun geleceğinden kuşku duymamıştı. İkinci olarak, Ester’e Tanrı’nın kendisini böyle bir konuma, halkı namına aracılık etmesi için getirmiş olduğunu söyleyerek onu bir şeyler yapmaya zorladı.
Bu, imanın, “umut edilenlere güvenmek, görünmeyen şeylerin varlığından emin olmak” olmasının harika bir örneğidir. Yol zorlaştığı ve gelecek karanlık gözüktüğünde biz de Mordekay gibi imanımızı kullanalım. Her durum için ilahi bir amaç olduğunu bildiğimizden Ester gibi, Tanrı’nın tam vaktinde yetişen zamanlamaları ve fırsatlarına duyarlı olalım. “Tanrı’nın, kendisini sevenlerle, amacı uyarınca çağrılmış olanlarla birlikte her durumda iyilik için etkin olduğunu biliriz” (Romalılar 8:28).
“Nasıl?” sorusuna imanın yanıtı tek bir sözcüktür: “Tanrı!”